Çevre mühendisleri, doğal çevreyi korumak ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için hayati bir role sahiptirler. İşte çevre mühendislerinin temel sorumlulukları:
Çevre mühendisleri, ekolojik dengenin korunmasında ve gezegenimizin geleceğinin sürdürülebilir bir şekilde şekillendirilmesinde kritik bir rol oynarlar. Bu sorumluluklar, hem yerel hem de global düzeyde önemlidir ve toplumun çevresel sürdürülebilirliğe doğru ilerlemesine yardımcı olur.
“Aynı gemide olmak” tabiri, teknolojinin baş döndüren hızla ilerlediği günümüzde tam anlamıyla yerini bulmaktadır. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen çevreye dair olumsuzluklar, başka yerleri de çok kısa sürede etkileyebilmekte ve yaşadığımız ortak çevre giderek kullanışsız, kirli ve yaşanılamaz bir hal almaya başlamaktadır. Bu noktadaki en büyük sıkıntı, gerek bireylerin gerekse çevreyi düzenleme noktasındaki kanun yapıcıların yetersizliği ve bilinçsizliğidir. Çevre, tüm insanların ortak malı olmakla birlikte, bir ömrü olan ve iyi kullanılmadığı takdirde kendi öz dinamiklerini kaybedebilen narin bir yapıya sahiptir. Binlerce yıl hayatiyetini devam ettiren Dünyamız, son yıllarda ağır metaller, radyoaktif unsurlar ve doğaya zararlı olan bazı hammaddelerin üretimi ile birlikte ömrünü tüketmeye başlamıştır. Bilim adamlarına göre, dünyamız yaşlanmakta ve hammadde kaynakları giderek azalmaktadır. İşte bu noktada, geri dönüşüm tesislerinden çeşitli bilimsel yaklaşımlara kadar birçok alternatif üretilmekte, ancak tüm bu işlemlerin merkezinde çevre mühendisleri bulunmaktadır.
Diğer tüm mühendislik dallarında olduğu gibi, çevre mühendisleri de projeler, çizimler ve önerilerle birlikte, hizmet verdikleri alana daha kullanışlı uygulamalar katmak durumundadır. Özellikle ülkemiz, çevre mühendisliği konusunda ciddi anlamda bir istihdam ihtiyacı barındırmaktadır. Tüm dünyada faaliyet gösteren geri dönüşüm tesisleri, ülkemizde de son 10 yılda büyük bir gelişme göstermiş ve hızla faaliyetlerine başlamıştır. Ancak bu noktada, geri dönüşüm faaliyetlerinin ne derece doğru olduğu ve çevreyi zararlı atıklardan ne kadar kurtarabildiği bir tartışma konusudur. Geri dönüşüm faaliyetleri, büyük bir hassasiyet gerektiren, çeşitli kanunlar ve yönetmeliklerle kapsamı belirlenmiş ve tamamen bilimsel bir şekilde uygulanması gereken bir alandır. Bu noktada, tüm geri dönüşüm tesislerinin çevre mühendisleri barındırması ve bu mühendislerin direktifleri ve raporları doğrultusunda bir otokontrol mekanizmasına tabi olması gerekmektedir.
Çevre mühendislerinin sorumlulukları arasında, suların kirlenip kirlenmediği noktasında çalışmalar yapmak da bulunmaktadır. Dünyamız üzerinde bulunan doğal unsurlar içinde en çabuk kirlenebilen kaynak su kaynaklarıdır. Özellikle küresel ısınma sonucunda son yıllarda içme suyunda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Dağlar dahil her yere kurulan çeşitli endüstriyel tesisler, içme su kaynaklarını çok daha hızlı bir şekilde kirletmekte ve içilemez hale getirmektedir. Büyük enerji üretim tesislerinin su kaynakları üzerine kurulması, plansız tesisleşme sonucunda içme suyunun her geçen gün azalmasına neden olmaktadır. Nitelikli suyun azalması, su arıtma tesislerinin önemini artırmakta ve bu tesislerin işleyişinden suyun arıtılmasına kadar birçok aşamada çevre mühendisleri gözetim yapmak durumundadır. Ayrıca su arıtma tesislerinin tasarımı ve işletilmesine kadar tüm unsurlar çevre mühendislerinin denetimine tabidir. Bu tesisler nitelikli ve kaliteli bir şekilde görevini yerine getiremediğinde, istenen içme suyu kalitesi sağlanamayacak ve su konusundaki sıkıntılar devam edecektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde çalışan çevre mühendisleri, özellikle belediyelerle entegre olarak, yerleşim yerlerindeki ve lokasyonlardaki her türlü endüstriyel tesisin kurulum aşamasında çeşitli denetimlerde bulunmak zorundadır. Dağlık arazilerde su kaynakları üzerine yapılacak çeşitli santrallerin dikkatli bir şekilde planlanması ve yapılandırılması söz konusudur. Çünkü bu tür devasa tesisler, suyu farklı şekillerde kullanmakta ve neticede içme su kaynaklarının azalmasına neden olmaktadır.
Yaşanan doğal çevrenin korunması, çevre mühendislerinin sorumlulukları arasında ilk sırada yer almaktadır. Yaşanan çevrenin korunması konusunda, bilimsel yaklaşımlar izlenmeli ve çevredeki su, hava ve toprak durumu sürekli olarak denetlenmelidir. Geçmişte sadece büyük şehirlerde yer alan endüstriyel tesisler, günümüzde en dağlık arazilerde bile kurulabildiği için çevrenin kirlenmesi artık her yerde yaşanan bir sorundur. Bu sorunla başa çıkabilmek için tamamen bilimsel yöntemlerle oluşturulmuş yönetmelikler ve kanunlar devreye sokulmalı ve bu kanunlar hazırlanırken mutlaka çevre mühendislerinin de fikirleri alınmalıdır.
Yaşanan çevrenin değerlendirilmesi ve raporlanması da çevre mühendisinin görevleri arasında bulunmakta ve bu konuda gerek belediyeler gerekse üniversitelerin çalışmaları kapsamında çeşitli raporlar hazırlanabilmektedir. Bu raporlar kapsamlı olmalı, çevreyi her yönüyle denetleyebilecek ve istatistiksel olarak sınıflandırılabilecek ayrıntılara sahip olmalıdır. Çevre mühendisleri, suyun kullanılabilir miktarından atmosfer şartlarına, orman ve ağaç yapısına kadar geniş bir alanda faaliyet göstermeli, topraktaki değişimleri belirli periyotlarda takip etmeli ve bunlarla ilgili tahliller yaparak sonuçları raporlamalıdır. Bu raporların sonucunda, yaşanan çevre hakkında daha uzun ömürlü planlamalar yapılmalıdır.
İnsan nüfusunun artışına bağlı olarak her geçen gün araç sayısı artmakta sadece ana arterlerde değil tali yollarda dâhil büyük bir trafik sorunu yaşanmaktadır. Bununla birlikte artık neredeyse şehir işlerine kadar girmiş olan endüstri ve sanayi tesislerinin de devreye girmesiyle birlikte ortaya büyük bir gürültü kirliliği çıkmakta ve bu bir gürültü kirliliğinin yönetimi içinde çevre mühendisi sorumlulukları arasında bulunan uygulamalar devreye girmektedir. Çünkü yaşanan çevre sadece toprak suyu havadan ibaret olmamakla birlikte asli unsur olan insanların da dâhil olduğu karmaşık bir yapıdır. Bu yapı içerisinde insan kaynaklı olarak meydana gelen gürültü gerek sağlık üzerinde gerekse bölgede yaşayan hayvanların yaşam standartları üstünde büyük ve olumsuz tesirler uyandırmaktadır. Çok büyük endüstriyel tesislerin ve gürültülü ortamların bulunduğu yerdeki kuşların göç ettiği veya toplu ölümlerin yaşandığı toprak altında yaşayan canlıların zaman içerisinde hayatiyetlerinin son bulduğu ve burunda çevrecilik adına çok büyük bir kayıp olduğu bilinmektedir. Bu noktada çok hassas bir gürültü kirliliği yönetimi ile birlikte çevre mühendisi büyük bir sorumluluk almak zorundadır.